Kredilerin Artış Eğiliminde Düşüş
Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü‘nün sunumunda, toplam kredilerin artış eğiliminin geçmiş dönem ortalamalarının altına indiği belirtildi
Merkez Bankası Yetkilileri Ankara’da Düzenlenen Toplantıda Banka Ekonomistleriyle Bir Araya Geldi
Toplantıda, Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü, Piyasalar Genel Müdürlüğü ile Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü birer sunum yaptı.
Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğünün sunumunda, zorunlu karşılık oranlarında yapılan değişiklikler ve bundan sonra atılabilecek adımlara ilişkin bilgi verildi.
Zorunlu karşılıklarda 12 Eylül 2011 tarihinde yapılan değişiklikle; TL zorunlu karşılıkların en fazla yüzde 10′a kadar olan kısmının bloke hesaplarda YP cinsinden tutulabilmesine imkan sağlandığı, altın depo hesaplarının indirilecek kalemlerden çıkartılarak zorunlu karşılığa tabi hale getirildiği hatırlatıldı.
Yabancı para (YP) zorunlu karşılıkların kıymetli maden hesaplarına karşılık olarak tutulan kısmıyla, bunun dışında kalan YP zorunlu karşılıkların en fazla yüzde 10′a kadar olan kısmının bloke hesaplarda altın olarak tutulabilmesine de imkan sağlandığı anımsatılarak, 30 Eylül 2011 tarihli tesis döneminde TL zorunlu karşılıkların toplam 5,4 milyar lirasına karşılık gelecek şekilde 1,4 milyar dolarlık ve 1,1 milyar avroluk kısmının döviz cinsinden tutulmaya başlandığı belirtildi. Söz konusu tutarın, tutulması gereken TL zorunlu karşılıkların yaklaşık yüzde 7′sine karşılık geldiğine işaret edildi.
Ekim ayının 14′ünden geçerli olmak üzere zorunlu karşılığa tabi hale gelen altın depo hesapları için yaklaşık 0,7 milyar dolar tutulması gerektiği ifade edilerek, ”Kıymetli maden depo hesapları için tutulacak zorunlu karşılıkların tamamı ile bu hesaplar dışındaki YP zorunlu karşılıkların en fazla yüzde 10′unun altın olarak tesis edilmesinin tercih edilmesi halinde yaklaşık olarak, en fazla 2,7 milyar dolar, bankaların mevcut durumdaki altın stokları dikkate alındığında ise 1,3 milyar dolar karşılığı altın Bankamız nezdinde tutulacaktır” denildi.
Alınan Kararlar
Zorunlu karşılıklarda yapılan değişikliğe de yer verilen sunumda, piyasaya döviz likiditesi sağlamak ve aynı zamanda bankacılık sisteminin yabancı para yükümlülüklerinin vadesinin uzamasını teşvik etmek amacıyla yabancı para zorunlu karşılık oranlarının 0,5 ile 2,5 puan aralığında düşürüldüğü, böylelikle mevcut verilere göre piyasaya yaklaşık 1,3 milyar dolar likidite sağlanmış olacağı yinelendi.
Bankacılık sisteminin TL likidite ihtiyacını daha kalıcı bir yöntemle ve daha düşük bir maliyetle karşılayabilmesi ve aynı zamanda Merkez Bankasının döviz rezervlerinin desteklenmesi amacıyla, TL yükümlülükler için tesis edilmesi gereken zorunlu karşılıkların YP olarak tutulabilecek kısmına ilişkin üst sınırın da yüzde 10′dan yüzde 20′ye yükseltildiği anımsatılarak, mevcut verilere göre, söz konusu imkanın tamamıyla kullanılması halinde 3,6 milyar dolara karşılık olarak piyasaya yaklaşık 6,8 milyar lira likidite sağlanmış olacağı bildirildi.
Söz konusu değişikliklerin 30 Eylül 2011 tarihli yükümlülük cetvelinden itibaren geçerli olacağı ve yeni oranlar üzerinden hesaplanan zorunlu karşılıkların 14 Ekim 2011 tarihi itibarıyla tesis edilmeye başlanacağı hatırlatıldı.
Vade Dilimlerine Göre Farklılaşma
Bankanın, 21 Aralık 2010 tarihli ”2011 Yılında Para ve Kur Politikası” metninde, TL ve YP diğer yükümlülüklerin vadelerinin uzamasını teşvik etmek amacıyla bahse konu yükümlülükler için uygulanan zorunlu karşılık oranının vade dilimlerine göre farklılaştırılmasının söz konusu olabileceğinin belirtildiğine işaret edilerek, mevduat dışı diğer yükümlülüklerde YP zorunlu karşılık oranının 29 Nisan 2011 tarihi itibarıyla vadelere göre farklılaştırıldığı anımsatıldı.
Bu çerçevede, TL zorunlu karşılık oranlarının, bankaların ülkenin kredi notundaki artışın özellikle fonlama maliyeti açısından sağladığı uygun ortamdan mümkün olduğunca istifade edebilmesine imkan verecek ve TL mevduat/katılım fonu dışı diğer yükümlülüklerin vadesinin uzamasını teşvik edecek şekilde vade dilimlerine göre farklılaştırılabileceği bildirildi.
Eğilimi Düştü
Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü‘nün sunumunda, toplam kredilerin artış eğiliminin geçmiş dönem ortalamalarının altına indiği de belirtildi ve yılın son çeyreğinden itibaren baz etkisinin ortadan kalkmasıyla beraber kur etkisinden arındırılmış kredi artışının yıllık yüzde 25 seviyesine yakınsayacağının öngörüldüğü yinelendi.
BDDK‘nın son dönemde aldığı tedbirlerle maliye politikasındaki sıkı duruş uyguladıkları politika bileşimini desteklediği ifade edilerek, şöyle denildi: ”20 Eylül 2011 tarihli Para Politikası Kurulu toplantısında, Kurul, önümüzdeki dönemlerde küresel ekonomideki sorunların daha da derinleşmesi ve yurt içi iktisadi faaliyetteki yavaşlamanın belirginleşmesi halinde bütün politika araçlarının genişletici yönde kullanılmasının söz konusu olabileceğini tekrar vurgulamıştır.
TL zorunlu karşılıkların belli bir kısmının döviz cinsinden de tutulabilmesine imkan sağlanmış olunması ve yabacı para zorunlu karşılık oranlarında yapılan indirim bu doğrultuda atılan adımlar olarak görülebilir. TL zorunlu karşılık oranları, yerli para cinsinden kredi notumuzdaki artışın sağladığı uygun ortamdan bankaların daha az maliyetli tahvil ihraçları yoluyla faydalanabilmesini ve TL mevduat/katılım fonu dışı diğer yükümlülüklerin vadesinin uzamasını teşvik edecek şekilde vade dilimlerine göre farklılaştırılabilecektir.”
Enflasyon Artacak
Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü’nün sunumunda da son dönemde açıklanan verilerin, yılın ikinci yarısında iktisadi faaliyetin büyüme hızında kayda değer bir yavaşlama olacağına işaret ettiği dile getirildi. Gerek kredilerde ve yurt içi talepte gözlenen yavaşlama gerekse döviz kuru hareketlerinin iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunduğu belirtildi. Yılın son çeyreğinde yönetilen/yönlendirilen fiyat artışları ile olumsuz baz etkileri nedeniyle enflasyonun artış göstereceğinin tahmin edildiği, çekirdek enflasyonun (H) ise son çeyrekte yüzde 8 civarına ulaştıktan sonra 2012 yılının başından itibaren tekrar düşüş eğilimine girmesinin beklendiği kaydedildi.
Sermaye Akımları Zayıfladı
Piyasalar Genel Müdürlüğü'nün sunumunda ise bankacılık sistemi likidite ihtiyacının Eylül ayında da yüksek düzeyde seyrettiği vurgulandı. TL zorunlu karşılık yükümlülüklerinin yüzde 10′una kadar olan kısmının döviz cinsinden tesis edilebilme imkanı ile likidite ihtiyacının yaklaşık 5,4 milyar lira azaldığı belirtildi. Eylül ayında günlük olarak düzenlenen bir hafta vadeli repo ihaleleriyle fonlama yapılmaya devam edildiği ve bu süre zarfında gecelik faiz oranlarında gözlenen oynaklığın önceki aylara göre sınırlı düzeyde kaldığı ifade edildi.
Yurt dışı yerleşiklerin Devlet İç Borçlanma Senedi stoku içindeki paylarında son ay gözlenen satışlar sonrası sınırlı bir azalmanın gözlendiği kaydedildi. Mayıs ayı başından itibaren bazı Avrupa ülkelerindeki kamu borcu sorununa ilişkin artan endişeler nedeniyle Türkiye’ye yönelik sermaye akımlarının zayıfladığı ve Türk lirasının değer kaybettiğinin gözlendiği bildirildi.
Bu çerçevede TCMB‘nin Ağustos ayından itibaren döviz satım ihalelerine başladığı, Eylül ayında döviz satım ihale yönteminde ilan edilen ihale tutarının en fazla satılacak tutar olması yönünde değişiklik yapıldığı hatırlatıldı. Reel efektif döviz kurunun 2003 yılından bu yana görülen en düşük endeks seviyesine Ağustos 2011′de geriledikten sonra Eylül ayında ”sınırlı” olarak yükseldiği ifade edildi.
Oyak Yatırım Menkul Değerler A.Ş Ekonomisti Gülay Elif Girgin, Merkez Bankası’nın enflasyon konusunda ”çok endişeli” olmadığını, çünkü bankanın, 2012′nin ilk çeyreği itibariyle hem baz etkisi nedeniyle hem de TL’de beklediği güçlenme nedeniyle enflasyonun yine eski haline döneceğini düşündüğünü ifade etti. ”Merkez Bankası enflasyonun çok büyük bir problem olarak ajandada yer alacağını düşünmüyor” diyen Girgin, bu noktada büyümenin önemine dikkat çekti.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı‘nın ”Biz uçağımızı indirdik, tekerlekler yere değdi, fakat park etmedik ve arkamızdan bir fırtına geliyor” şeklindeki sözlerine atıfta bulunan Girgin, şunları kaydetti: ”Fırtına dediğiniz Avrupa ekonomilerindeki problemli durum. O anlamda büyüme önümüzdeki dönem biraz problem olacak. Bunun için de Merkez Bankası Ekim ayındaki Para Politikası Kurulu Toplantısını beklemeden TL’de bir adım atacak zorunlu karşılıklara yönelik. Önümüzdeki dönemde bir de bankaların kendi ihraç ettikleri bonoların daha uzun vadeye yayılmalarına yönelik uygulamalar görebileceğiz. Yani önümüzdeki dönemde Merkez Bankası genel olarak, bankalara, piyasaya TL ve yabancı para likiditesini elinden geldiğince sağlamaya devam edecek. Çünkü şu an için enflasyon yüksek seviyelerde devam ediyor olsa da önümüzdeki dönem büyüme yavaşlayacağı için oradan bir baskı oluşmayacağını ve kur etkisinin de giderek yavaşlayacağını öngörüyor ve bundan dolayı bir risk olarak görmüyor.”
Girgin, bu zamana kadar atılan tüm adımların ve bundan sonra atılacak adımların büyümeyi sürdürülebilir hale getirme amacına yönelik göründüğünü dile getirdi ve ”O anlamda karşımızda çok kararlı bir Merkez Bankası var” diye konuştu.
Rezervler Konusunda Çok Rahatsız Değiller
Girgin, Merkez Bankası rezervleri ve bu noktada beklenen tabloya ilişkin bilgi verirken de TCMB’nin şu an 85 milyar dolar düzeyinde seyreden rezervle, yabancı para kısa vadeli borçların tümünün kapsandığını düşündüğünü ifade etti. Bankanın son atılan adımlarla rezervi mevcut seviyesinde tutmak, bu rakamın altına indirmemek düşüncesinde olduğunu belirten Girgin, ”Çok rahatsız değiller.(Biz bu rezervleri finansal istikrarı sağlamak adına tutuyoruz ve gerektiği noktada vereceğiz) şeklinde bir açıklamaları var” diye konuştu.
Toplantıda ”kararlı bir Merkez Bankası” gördüklerini vurgulayan Girgin, ”Merkez Bankası, Avrupa ekonomilerinden gelecek olan fırtınaya karşı gerekli önlemleri alacağını söylüyor” dedi. Girgin, gelecek yıl Türkiye ekonomisinin Avrupa’daki durumdan büyüme alanında etkileneceğini kaydetti.