Konut Kredisi Kullanımı 2012 Senesinde GSMH'nin Yüzde 6'sı
Konut kredileri GSMH'ye oranı 2004 senesine kadar makro ekonomik verilerle paralel hareket ediyor ve sürdürülebilir bir trend gözlemlenmiyor. Ancak 2005 senesiyle beraber ılımlı da olsa bir yükselme başlıyor 2012 senesinde GSMH'nin yüzde 6'sı oranında konut kredisi kullanımı göze çarpıyor.
Aydınlık Gazetesi yazarlarından Bartu Soral bu haftaki yazısında Türkiye'deki tüketici kredisi kullanım verilerine yer verdi. Veriler Türk halkının ciddi bir borç sarmalında olduğunu, kredi kullanarak yani henüz kazanılmayan gelirlerinden harcama yapma hastalığına tutulduğunu gösteriyor. Bartu, yazısında şu konulara değindi:
Ülkemizde yıllık tüketici kredisi kullanım oranı 2002'de GSMH'nin sadece yüzde 1'i oranında gerçekleşirken 2012 yılında yüzde 14'e ulaşıyor. Bu veri, 2002'den beri her yıl vatandaşımızın artan oranda kredi borcuna girdiğini gösteriyor. Borçlanma yoluyla artırılan bu tüketimin, yerli üretimi değil ama ithalatı ve dolayısıyla cari açığı artırması ise en az bu borçluluk oranı kadar tehlikeli bir yapısal soruna dikkat çekiyor.
Konut kredileri GSMH'ye oranına baktığımızda 2004 senesine kadar makro ekonomik verilerle paralel hareket eden, sürdürülebilir bir trend gözlemliyoruz. Ancak 2005 senesiyle beraber ılımlı da olsa bir yükselme başlıyor ve büyüyen GSMH'ye rağmen konut kredisi kullanımı daha hızlı büyüyerek 2012 senesinde GSMH'nin yüzde 6'sı oranında konut kredisi kullanımı göze çarpıyor.
Halkımız Ciddi Bir Borç Sarmalında
Veriler Türk halkının ciddi bir borç sarmalında olduğunu, kredi kullanarak yani henüz kazanılmayan gelirlerinden harcama hastalığına tutulduğunu gösteriyor. Hali hazırda kullanılabilir gelirinin yüzde 60'a yakınını harcamış olan hane halkının kentsel dönüşüm kanunu kapsamında daha nereye kadar borçlanabileceği ve bunun ne derece sağlıklı ve sürdürülebilir olduğu tartışmalıdır. Önemli diğer bir konu, çeşitli nedenlerle, yurtiçi veya yurtdışı kaynaklı yaşanacak bir durgunlukta işten çıkarmalar ve/veya maaş kesintilerinin gündeme gelecek olması ve hane halkı kazançlarının düşeceği, ancak buna karşı borçta herhangi bir değişim olmayacağıdır.
2002 yılı başlarında 140 olan ABD konut fiyat endeksi beş sene içinde hızlı bir yükselişle 2007'de 205'e ulaşıyor. Dolar bazında konut fiyatları ise aynı zaman dilimi içinde 170 bin dolardan 260 bin dolara yükseliyor. Bu yıllar için ABD yıllık büyüme ortalamasının yaklaşık yüzde 2.5, ancak konut fiyat artışının yıllık ortalama yüzde 10 olduğunu saptayalım. Peki Türkiye'deki konut fiyat artışı ile büyüme arasında nasıl bir denge kurulmuş durumda?
Türkiye'deki Konut Fiyat Artışı ile Büyüme Arasındaki Denge Nasıl ?
T.C. Merkez Bankası tarafından oluşturulan Türkiye konut fiyat endeksi, 2010 yılı başından 2013 Haziran sonuna kadar olan süreyi kapsıyor. Buna göre konut fiyatları en hızlı İstanbul'da yükseliyor. 2010 başında yaklaşık 97 olan konut fiyat endeksi iki buçuk sene içinde 150 değerine ulaşmış. Türkiye ortalama konut fiyat artış hızı ise -ortadaki hat- yine 97 değeriyle başlıyor ve 2013 ortasında 139'a ulaşıyor. Türkiye'de veriler her zaman bir miktar tedbirli yaklaşmayı gerektirir. Genel eğilim, oluşan rakamları düşük göstermek ve vergiden kaçınmaktır. Bu endeks bile özellikle İstanbul'da milli gelir artışının oldukça üstünde bir fiyat artışına işaret ediyor. Söz konusu dönem için yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 6 civarında gerçekleşirken yıllık konut fiyatları artışı yüzde 20 ortalamada gerçekleşmiş.
Yüksek kredi kullandırma imkânlarını yurtdışından borçlanarak sağlayabildiğimiz biliniyor. Bankaların topladığı mevduat miktarı ile verdikleri kredi miktarları arasındaki bağ uzun bir süredir kopmuş durumda.
Bankalarımız Yurtdışından Borçlanıyor
Bankalarımız açığı kapatabilmek ve kredi vermeye devam etmek için yurtdışından borçlanıyor. 2002 yılında 115 milyar dolar seviyesinde bulunan dış borç stokumuzun bugün 335 milyar dolar civarında olduğunu ve bunun yaklaşık 235 milyar dolarının Türk özel sektörüne ait olduğunu da biliyoruz. Gerek bugüne kadar biriken dış borcun geri ödemesi gerek cari açığın finanse edilebilmesi ve gerekse ekonomimize büyük bir dış kaynak yükü getireceği anlaşılan kentsel dönüşüm için yurtdışından ülkemize gelecek dövizin miktarı ve sürdürülebilirliğinin önemi bir kat daha artıyor.
Uluslararası sermaye akımlarında 2008 yılından beri oluşan ve bir türlü eski seviyesine gelmeyen olumsuz tabloyu yazımızın başında saptamıştık. Krizin ardından geçen ve piyasalara akıtılan devasa nakit enjeksiyonlarına rağmen uluslararası sermaye akımlarında eski hızından uzakta.
Dış borç kullanarak büyük yüke gireceğimiz konut sektörü ise ne yazık ki, tek atımlık bir silah. Yeni bir fabrika veya yüksek teknoloji buluşu olmadığı için yıllarca üretim yapabilecek, istihdam sağlayacak, ihraç edilebilecek ürünler vermiyor.