Faiz Lobisi Var mı?
Gerçekten Türkiye’de faizlerin yeniden yükselişe geçmesini isteyenler var mı, ya da “faiz lobisi” gerçek bir oluşum mu?
Gezi Parkı protestolarıyla dalgalanan piyasalarda gösterge tahvil faizlerinde de yükseliş yaşanınca hükümet cephesinden “faiz lobisi yeniden iş başında” açıklamaları geldi. Ekonomistler ise ekonomide faizden kâr edenlerin ortaya çıkmasının normal olduğunu belirtirken, faizden kâr sağlayanların toplumsal olay çıkarma gücünde olan bir lobi olmadığını, eğer lobi varsa da bu lobi ile mücadele etmek için ortamın yumuşatılması gerektiğini belirtiyor. Olayların ardından piyasalarda büyük dalgalanma yaşanması hükümet cephesinde “faiz lobisi harekete geçti” şeklinde yorumlandı. Peki gerçekten Türkiye’de faizin tekrar yükselmesini isteyenler var mı, ya da “faiz lobisi” gerçek bir oluşum mu? Dr. Mahfi Eğilmez’in dün cnbce.com’da yayınlanan yazısından yola çıkarak hazırladığımız, yukarıdaki infografikten de anlaşılacağı üzere, ani faiz yükselişinin kazananı yok, kaybedeni ise çok. Aslında ‘faiz lobisi’nin ekonomi literatüründe tam bir karşılığı yok. Ancak “faiz lobisi” denince genellikle Türkiye ekonomisinde özellikle 90’lı yıllarda yaşanan yüksek faiz ortamından kâr edenler akla geliyor. Yüksek enflasyonun damga vurduğu o yıllarda Türkiye yüksek faiz oranlarıyla piyasadan borçlanarak kamu dengesini sağlamaya çalışıyordu. O yıllarda yabancı fon kaynakları da dahil olmak üzere Türkiye’den kamu kağıtları alan şirketler ve finans kuruluşları, bu faiz seviyesi sayesinde hiçbir şey yapmadan yüksek getiriler sağlıyordu.
Faiz Lobisi ile Nasıl Savaşılır
Tablo bu olunca da “faiz lobisi” tanımı ile belirli bir kitleyi göstermek de zorlaşıyor. Yine de bu ortamdan haksız kazanç sağlayanlar varsa da bunu bertaraf etmenin yolu ortamı yumuşatmaktan geçiyor. Kadir Tuna da son gelişmelerin Türkiye’nin risk primini artırdığına dikkat çekerken risk priminin düşmesi için mutlaka tansiyonun düşürülmesi gerektiğini söylüyor. Tuna, “ Siyasi gelişmeler en sonunda ekonomik risk düzeyini etkiler. Bu da faizlerin değişmesine neden olur. Tansiyonun düşmesi gerekiyor. Tansiyonun düşmesi, toplumsal uzlaşma sağlanarak risk primi düşürülebilir” açıklamasını yapıyor. Top, şimdilik “faiz lobisine” dikkat çeken hükümet yetkililerinin sahasında gibi gözüküyor.
Elinde Tahvil Olan Zarar Ediyor
Trakya Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Sadi Uzunoğlu ise, Anadolu Ajansı’nda yer alan açıklamasında, mevcut durumda finans dünyası açısından faizlerin yüksek olmasının iyi bir şey olmadığını ve finansal sektörün faizlerin yükselmesi karşısında birçok açıdan olumsuz etkilendiğini ifade ediyor. Şu an tahvile yatırım yapan kesimlerin elinde büyük bir tahvil stoku olduğunu belirten Uzunoğlu bu kesimin alacağı daha küçük ölçekli tahvil uğruna faizin yükselmesini istemeyeceğini söylüyor. Uzunoğlu yükselebilecek faizlerin finans sektörü için oluşturacağı sıkıntıları şöyle sıralıyor: “Faizlerin yükselmesi varlık fiyatlarını düşürür. İkincisi, faizlerin yükselmesi teminat sistemini çökertir. Teminatların değeri de düşmüş olur. Bu da bankaların ek teminat istemesine ve kredi risklerinin artmasına yol açar. Üçüncüsü, faizlerin yükselmesi özellikle vade riski nedeniyle öncelikle net faiz marjını düşürür. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın finans çevreleri, elinde hisse senedi, tahvil-bono olanlar hiç bir şekilde bunların değerinin düşmesini istemezler.”
Bir Zamanlar Bilançolarda Faiz Önemli Gelir Kalemiydi
İstanbul Üniversitesi Bankacılık Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Kadir Tuna, o dönem birçok banka ve şirket bilançosunda üretim dışı kazançların yüksek olduğuna dikkat çekiyor. “O dönemler birçok holdingin faaliyet dışı gelirlerinde çok ciddi bir faiz geliri vardı. Üretim yapmadan kamuyu fonlayarak kazanç sağlıyorlardı. Bu da üretimden vazgeçilmesine sebep oluyordu. Finans sistemi de kamuyu finanse etme üzerine kuruluydu” diyor. Günümüzde ise faiz açısından artık çok farklı bir atmosfer var. 2000’li yıllarda Türkiye ekonomisi tekrar yükselişe geçerken faiz oranları da tek hanelere çekildi. 2001 krizinde üç haneli oranları gören faiz bu sene yüzde 5’li oranlara indi.
Toplumsal Hareket Yapabilirler mi?
Ekonomistler “faiz lobisi” kavramı ile net bir kitleyi ifade etmenin imkansız olduğunu belirtirken, faizden kar sağlayan aktörlerin piyasa koşulları içinde doğal olarak bulunacağının altını çiziyor. Hürriyet Yazarı Ege Cansen, iktisat biliminde yaygın bir kanı olan ‘kısa vadeli faizleri merkez bankası, uzun vadeli faizleri ise piyasalar belirler’ görüşünü hatırlatarak Türkiye’de belirgin faiz lobisinden bahsetmenin mümkün olmadığını söylüyor. Cansen, “Ben böyle net bir faiz lobisi olduğuna inanmıyorum. Ancak ekonomide farklı görüşte olanlar olabilir. Faizlerin çok düşük olduğunu ve bunun ileride sorun yaratabileceğini iddia edenler de var. Zaten dünyadada “sıfır faiz artık fazla oldu, balon yapabilir” diye düşünenlerin sayısı hiç az değil. Türkiye için ise faiz lobisi diyebileceğimiz, baskı yapan, manipülasyon yapan bir açık veya gizli lobi olduğunu görmüyorum” diyor.
Paniğe Kapılıp Faiz Lobisi Metaforuna Sarıldılar
Geçtiğimiz haftanın faiz rakamları incelendiğinde de siyasi atmosferle ne kadar paralel gittiği gözlemleniyor. Başbakan Erdoğan’ın geri adım atmayan konuşmalarının ardından faizlerin yüzde 7’leri test ettiği görüldü. Arınç ve Gül’ün yumuşatıcı açıklamaları ve haftanın sonuna doğru gelen Fitch’in olumlu açıklaması sonucu faizler tekrar yüzde 6.50’lere geri çekildi. Bu da aslında faizin ipinin siyasilerde ve ekonomiyi yönetenlerde olduğunu gösterir nitelikte. Ekonomist Uğur Gürses’e göre yetkililer “faiz lobisi” açıklamasına sarılarak paniğe kapılıyor. Gürses faiz lobisinin siyasi bir metafor haline geldiğini söylerken mevcut durumda Türk tahvili bulunduran yabancının mevcut yüksek faizden zarar ettiğini vurguluyor. Gürses “Hükümetten gelen açıklamalarla faizin yükseldiği görülüyor. Bu işi sahiplenmeleri gerekenlerin paniğe kapılarak faiz lobisi metaforuna sarıldığını görüyoruz” diyor.