Tüketim Harcanabilir Gelire ve Faiz Oranına Bağlıdır
Dünya Gazetesi yazarlarından Ömer Faruk Çolak bu haftaki yazısında tüketim konusuna değinerek tüketimin harcanabilir gelire ve faiz orana bağlı olduğunu belirtti
Dünya Gazetesi yazarlarından Ömer Faruk Çolak bu haftaki yazısında tüketim konusuna değindi. Çolak, ticaret hacminin hayal kırıklığı yaratarak sadece yılın ilk yarısında %1,7 büyüdüğünü ve bunun 2017 yılında ticaretteki büyüme hedefinin de %1,8’e çekilmesine neden olduğunu belirtti. Çolak yazısında yarıca şu konulara yer verdi:
Dış ticaretin artması için üretimin buna paralel tüketimin de artması gerekir. Bunun için ülkenin GSYH’daki büyüme ne kadar yüksek ve istikrarlı olursa, reel döviz kuru ne kadar olması gerektiği düzeyde olursa, o ülkenin dış ticaret hacmi de istikrarlı olur. Dış ticarete ihracat yönüyle bakmak ve örnek vermek gerekirse, eğer Almanya’nın büyüme oranı yüksek olursa Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı da o kadar yüksek olur. AB ülkelerinde kriz ile birlikte büyüme oranı düşük düzeylerde seyrettiği için Türkiye’nin AB’ne ihracatı yerinde saydı ve AB’nin toplam ihracat içindeki payı 2016 yılında %46,5 düzeyinde kaldı.
İhracatın artması için tüketimin artması gerekir. Tüketimin artması yurtiçi talebin artması için de zorunludur. Eğer yurtdışı talep –ihracat- artmıyorsa ekonomik büyüme için yurtiçi talebin artması tek alternatif haline geliyor. Yurtiçi talebinde birincil harcama kalemi hanehalkı tüketim harcamaları. 2016 yılının ilk iki çeyrek dönemimde Türkiye'de büyüme oranları %4,7 ve %3,1 olurken, yurtiçi yerleşiklerin tüketim harcamalarındaki artış sırasıyla %7,1 ve %5,2 , tüketim harcamalarının GSYH içindeki payı da %70,9 ve %66 oldu. Yani Türkiye’de büyümenin ana belirleyicisi tüketim harcamaları.
İktisat teorilerinin tüketime bakışı farklıdır. Sentezci bir bakış ile tüketim harcanabilir gelirin ve faiz orana bağlıdır diyebiliriz. Yani geliriniz artarsa ve/veya faiz oranları düşerse (yani tasarruf yapmanın ödülü azalırsa) borçlanma maliyeti azaldığı için, daha fazla tüketim yapabilirsiniz. Bankacılık sektörü için hanehalkına/bireylere kredi vermek hep avantajlı olmuştur. Çünkü yüksek faiz marjı elde ettikleri gibi, ekonomide durum çok kötü değilse hanehalkı borcuna sadıktır. Bankalar bunu bildiği için bireysel kredileri sürekli çeşitlendirerek daha fazla fonlama yapmak yani sizi borçlandırmak ister. Ülkemizde artık kurbanlık kredisi bile verilmekte.
Bireyler tüketim yaparak haz elde eder/fayda sağlar. Bundan dolayı da sürekli ihtiyaç üretirler. Sosyolojik olarak üç etki öne çıkar: Sürü (bandswagon), züppe (snob) ve gösteriş (Veblen) etkisi. Sürü etki herkesin akıllı telefon kullanması, züppe etkisi telefonu meşhur markalardan alınması, gösteriş etkisi ise telefonun altın kaplamalı alınmasıdır. Küresel kapitalizm sürekli bu etkileri kullanarak tüketim harcamalarını teşvik eder. Geliri yetmeyince bankalar devreye girer, borçlanarak tüketim yaparsınız. Bu zincir nedeni ile kriz başladığında hanehalkı borçlanma oranları gelişmiş birçok ülkede %80’i aşmıştı.
Şimdi Türkiye’de hükümet tüketim harcamalarını artırıp, böylece toplam talep ve büyüme oranını yükseltmek istiyor. Bunun için bireylerin düşük maliyetli kredi erişim olanaklarını artırmaya yönelik düzenlemeler yapıyor. Tüketiciler bu akıntıya kapılırlar ise, geleceklerini tüketmiş olurlar. Ancak son verilere göre konut dışında bu teşviklere kapılıp, krediye hücum eden pek yok. Ekim ayı itibari ile tüketici kredileri 2015 yılının Ekim ayına göre %6,67 arttı. En fazla kredi talebi artışı %11,86 ile konut kredilerinde gerçekleşti. Taşıt kredilerindeki kredi plasmanı artışı binde 18’de kaldı.
Halkın sağduyusu belki de bir krizi önlüyor. Halk toplam talebi artırmak için başka kapıya diyor.