Döviz Kredisindeki Kısıtlamalar
Döviz kredisi kullanımına getirilen kısıtlamalar
Finans Gündem yazarlarından Dursun Akbulut bu haftaki yazısında döviz kredisi kullanımına getirilen kısıtlamalardaki durumu belirtti.
Akbulut yazısında şu konulara değindi:
Bilindiği üzere reel sektörün döviz açığını azaltmak amacıyla, 2 Mayıs 2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, döviz kredilerinin kullanımı ile ilgili yeni kısıtlamalar getiren Bakanlar Kurulu tarafından 25 Ocak 2018 tarih ve 30312 sayılı Resmi Gazete'de Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Kararı ve buna bağlı olarak Hazine Müsteşarlı’ğının bu hususla ilgili Tebliği yayınlanmıştır.
Bu kararla özet olarak şirketler 15 milyon USD’nin altında döviz kredisi kullanıyorsa kullanacağı kredi ve mevcut kredi bakiyesinin toplamı kadar son üç yılda döviz geliri olması gerekiyor. Diğer bir değişle mevcut durumda 15 milyon USD’nin altında döviz kredisi kullanan veya döviz kredisi kullanmayan şirketler belirli istisnalar hariç döviz kredisi kullanmak veya döviz üzerinden finansal kiralama yapmak isterse bu şirketlerin döviz geliri olma şartı aranacaktır.
Bu uygulamanın piyasada önemli sıkıntılar yaratacağı kuvvetle muhtemeldir. Bu sıkıntıların bazıları aşağıdaki gibidir.
Bilindiği üzere Türkiye’de yerleşik şirketlerin döviz kredileri kullanımı iki şekilde olmaktadır; bunlardan ilki döviz geliri taahhüdü içeren kredilerdir diğeri ise döviz geliri taahhüdü içermeyen kredilerdir. Döviz taahhüdü içeren kredilerde herhangi bir vergi ve kesinti yükü yoktur. Döviz taahhüdü olmayan kredilerde ise kullanılan kredinin kaynağı ve vadesine bağlı olarak değişik oranlarda vergi ve kesinti yükü olmaktadır. Kredi eğer yurt içi banka kaynaklarından kullanılıyorsa bu kredilerin kullanım miktarının 5 Milyon USD ve üstü ve ortalama vadesinin de 1 yıldan fazla olması gerekmeketedir. Bu durumda bu kredi için uygulanan KKDF oranı %0’dır ve bu kredi faiz oranı üzerinden %5 BSMV alınmaktadır. Yurt dışından kullanılan kredilerde ise kullanım miktarı ile ilgili bir şart yoktur ancak ortalama vadesi 1 yıldan fazla 2 yıl arasında olanlarda ana para üzerinden %1 üç yılın üzeri olması halinde ise ancak KKDF kesintisi % 0 olmaktadır.
2009 yılından itibaren yürürlüğe giren kararla yukarıda belirtilen şartlarda yurtiçi bankalardan döviz taahhüdü içermeyen döviz kredilerinin kullanımı serbest hale gelince ve bu kullanımla ilgili vergi yükünün sadece faiz üzerinden %5 olması nedeniyle bu yıldan itibaren kullanım miktarı artmış ve yurt içi banka kaynaklı döviz kredilerinin miktarı son 8 yılda 50 milyar USD’den 183 milyar USD’ ye ulaşmıştır. Bankalar bu kredileri DTH hesaplarında biriken Döviz tasarrufları ile fonlamaktadırlar. Getirilen bu kısıtlama ile bankalar DTH hesaplarında biriken bu fonları kullandırmada sıkıntı çekeceklerdir. Bu durumda DTH faizleri aşağı gelecektir ancak bunun Dövize olan talebi azaltması çok olası görünmemektedir, çünkü tasarruf sahipleri DTH faizinden çok kur artışı nedeniyle tasarruflarını Döviz olarak tutmaktadırlar. Bankalar bu fonları kur riski almadan TL olarak kullandırmak için biriken döviz mevduatını TL ye çevirip gelecekte vadeli Döviz almaları gerekecektir. Bu da TL’ye olan talebi ve dolayısıyla TL faizleri arttıracaktır.
Diğer taraftan şirketlerin bire bir bazda Döviz Pozisyonları merkez bankasının yayınladığı döviz pozisyon açığı kadar değildir. Bu pozisyonlarda muhasebesel olarak vadeli döviz alım ve satımları ile yurtiçi döviz bazlı alacaklar mevcut değildir. Ayrıca ticari anlamda ise döviz harcanarak satın alınan ve her an dövize çevrilecek nitelikte olan stoklar muhasebesel pozisyonda yer almamaktadır. Dolayısıyla bu kısıtlama ile ticari döviz pozisyonu yönetimi oldukça güçleşecektir. Diğer taraftan 15 milyon USD üzerinde kredi kullanımı olan şirketlere fonlama açısından rekabet avantajı yaratılmış olacaktır.
Ben şirketlerin döviz pozisyonlarını yönetmelerini şirketlere bırakılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim diyerek tamamladı.